31 Ağustos 2010 Salı

UZAKLARDA BİR GENÇ ADAM


Saatlerce masanın başında oturmaktan bu yaşta kamburu çıkmış, iki büklüm olmuş genç adam yorgunluktan kızarmış, asıl rengini çoktan kaybedip griye çalmaya başlamış gözleriyle umutsuz, pencereden dışarıyı seyretmektedir. Aylardan nisan ya da mayıstır; sokakta korna çalarak gezen bisikletli bir çocuk, bir köşede ip atlayan kızlar ve öteki köşede onları seyreden erkek kalabalığı vardır. Esmer bacaklarını kaşır, acımasız şakalar yapar ve küfürler ederler. Bazen aralık olur, ocak veya şubat olur; şansımız yaver giderse kar yağar, birkaç günlüğüne şehir o mekanik işleyişinden kurtulur. Yeni evli çiftler renkli paltoları ve şemsiyeleriyle sokakta yürüyüş yapar, çocuklar kardan adam yapar veya kartopu oynar, yaşlılar soğuktan jilet gibi olmuş, buz tutmuş kaldırımlarda kayıp düşmemek için yavaş adımlarla bakkala, kahveye giderler. Otobüs sesleri, klaksonlar duyulmaz. Aylardan eylül, ekim olur; komşular büyük arabalarla uzaklardan, tatilden veya memleketten dönerler. Şehre yeni atanan memurlar kiralık bir apartman dairesi bulmak için sokaklara sökün ederler; üniversite öğrencileri üniversiteyi küçük bir taşra kentinde okumanın ezikliğine melhem olacak eğlence hayalleriyle kombili, az çok bakımlı ama kirası uygun, sahibinden evler ararlar. Pencerede onların sürekli yukarılara bakan gözleri, gün sonunda tutulacak, ağrıyacak boyunları vardır. Ellerinde su şişeleriyle üst daireyi sormak için kapıyı en münasebetsiz zamanlarda çalarlar. Ayaklarında terlikleri ile genç adam onları boş çevirmemek; boyalı saçlara, top sakallara, son yılların modası badem bıyıklara kapıcının dairesini tarif etmek veya ev sahibinin cep telefonu numarasını vermek için masasının başında oturmaktadır.

Etrafında kağıtlardan oluşan bir yığın vardır; bu kağıtlar çeşitli biçimlere bürünmüştür, kitap veya defter olmuştur, müsveddelik teksir kağıdı olmuştur. Genç adam için tasnif anlamsızdır, çünkü kitaplar da dahil hemen her kağıt parçası karalanmış veya üstüne evvelce bir şeyler karalanmış her kağıt parçası tekrar ve tekrar okunmuştur. Bir tek uzak köşede ders notları üvey evlat gibi boynu bükük durmaktadır. Tepedeki ampule destek olsun diye masaya bir tane de masa lambası koyulmuştur, yorulan gözlere ışık sürekli yetersiz gelir. Oda soğuk olursa, yani kış aylarıysa dizlere battaniye alınır, kalın kazaklar giyilir; insanın boynu kolları kaşınır. Sıcaktan mayıştıkça kısa aralıklarla kestirilir. Uyumadan önce ve uyuduktan sonra bir şeyler düşünürken dışarıdan gelen sesler dinlenir; çöp kamyonu yanaşmaktadır, kediler tuhaf sesler çıkartmaktadır, öğrenci servisleri gelir gider. Yazın açık pencerelerden, kışın ince duvarlardan karı koca kavgalar ve abartılı sevişme sesleri duyulur. Bazen apartmanın içinde bir yerlerde televizyon açık kalmıştır. Güney Amerika’da yeni bir darbe olur. Sivri biber enflasyon şampiyonu unvanını ele geçirir. Ordu yıpranmıştır. Kansere yeni bir çare bulunmuştur ya da Paris’te düzenlenen moda haftasında ünlü markaların sonbahar-kış kreasyonu tanıtılır. Üç büyüklerden biri Avrupa’da önemli bir galibiyet kazanır, uzak ülkelerde tarih yazar. Karşı daireye yeni taşınan üniversiteliler parti yaparlar, apartman boşluğunda güzel kızların sesleri yankılanır. Genç adamın kafası hep meşguldür, ama hiçbir iş de yapmaz. Bunların hepsini bir toplayabilsem, şöyle yazsam böyle çizsem ve sonunda ortaya büyük bir roman, güzel bir hikâye veya nefis bir şiir çıksa düşüncesindedir.