Yol boyunca, cilalanmış gibi parıldayan, buzlanmış
vitrinleri izleyerek ve Yusuf’u, çocukluğumuzu ve mahalleyi düşünerek yürüdüm. İlkbahardaki,
yazdaki halini birilirdim buraların daha çok ; okulların tatil olduğu
zamanların yani, şimdi bu kış günü, benim hatırladığımdan çok başka, mahallede
bir yandan durgunluk, bir yandan hareketlilik vardı. Bir haftadır aralıksız kar
yüzünden kapanan sokaklarda otomobiller rastgele park edilmiş, birkaç gündür
hareketsiz duruyordu, okullar ve diğer resmi kurumlar tatildi. İşçiler kapalı
yollar yüzünden mesaiye çok geç saatlerde başlayabiliyorlardı. Mahallenin bakkalı
ve küçük çırak dükkana gelen malları, sokağın başına yanaşan kamyondan alarak elleri
ile taşıyorlardı, ahaliye ekmek sunabilmenin başka çaresi yoktu. Camlardaki bir
parmak buz, çoğu esnafın günlerdir kepenklerini açmadığını gösteriyordu. Apartmanların
önündeki kovalarda çöpler yığılmış, dağ gibi olmuştu. Böylece kapalı yolların,
işlemeyen otobüs hatlarının, zincirin bile fayda etmediği, kayan, birbirine
çarpan, devrilen otomobillerin, donup kalan kepenklerin yarattığı büyük bir
boşluk vardı ama bir yandan da işlerine gidemeyen aileler sokakta yürüyüş
yapıyor, gençler parklarda buluşup karın altında şarap içiyor, kar topu
oynuyor, çocuklar mahallenin en bıçkın bayırlarından kızakları ile kayıyor ve
kardan adam yapıyordu. Yaşlı kadınlar perdeleri aralamış, sokağı, yağan karı
seyrediyordu. Saat on olmuştu ama mahalle yaşıyor, sağa sola gidiyor, nefes
alıp veriyor, konuşuyordu; sokaklar bir yaz günü kadar hareketli ama sessizdi.
***
Uzun zamanlardır yazmıyordum, aklımda uzun süreden beri toparladığım birkaç sahneyi yazayım dedim ve bundan başladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder