21 Aralık 2008 Pazar

BİR ZAMANLAR...


İstisnasız, eksiksiz, herkesin özlemini duyduğu eskilerin tesirinden muzdarip ait olamadığı bu hayattan geri çekiliyor ve mağlup. Çizgilerle dolu yüzünün bir köşesinde kıvrılıp duran çatlak dudaklarından dökülüyor sitemi…

***

Eski zamanlar… Anılarım, geçmiş, bütün hatıralar, o gençlik fotoğraflarım ve şarkılar, filmler, işte ben artık onları görmeye dayanamıyorum. Ya şimdiki hayatta ya geçmişte bir korkunçluk var uçurumlarla dolu; geçmişle bugün arasında bir yığın acımasız yıl ve eskitilmiş değerler var, ben bunlarla yüzleşemiyorum. Mutsuzluktan mı doğuyor bu iğrençlik, bizi geçmişin sihrine, büyüsüne ne mahkum ediyor, anlamıyorum. Hasret, özlem, aptalca bir heves, bu duyguyu kim anlatabiliyor? Yaşanmış ve bitmiş, her çağ gibi eskitilmiş, neden her özgür kalışında çocukluğuna dönüyor onlarca emekle büyüttüğüm benliğim, bilmiyorum. Büyümek, satır satır uzaklaşmak geçmişten, niye yıpratıyor bizi bu kadar, sen bunu söyleyebilir misin?

***

Başımı öne eğip yaşlanmış bakışlarından saklanıyorum. Sessizliğimde, onun sorduğu sorulara bir tane de ben ekliyorum geçmişimizin geleceğini sorgularken… Silip atmaya çalıştığımız hatıralarımızın; eski sevgililerimizin, izlediğimiz filmlerin, müziklerin, oynadığımız oyuncakların, ilkokul arkadaşlarımızın ve hatta ancak uzaktan seyirci olabildiğimiz devirlerin, istisnasız herkesin özlemini duyduğu, oysa çoktan tüketilmiş bitirilmiş geçmiş zamanların bir geleceği var mı bizde?

Hiç yorum yok: