11 Aralık 2008 Perşembe

KARANLIK ODA*17

Sokakta gördüğüm kadınlar, televizyondakiler, gazetelerdekiler, dergilerdekiler sana benzeyebilirler ama sen olamazlar. Senin gibi gülebilirler ama senin ağlattığın gibi ağlatamazlar. Hepsinde senden eksik parçalar vardır, sana en fazla benzeyen en fazla başkadır senden, seni hissedeyim diye dokunduğumda onlara, sana en fazla benzeyenlerde batar bana senden olmayanlar. Sensizlik seni yaşatır.

Gecenin köründe rastlanılan bir resim seni hatırlatır ama seni hissettiremez.

Yokluğun hüznü tamamlar, varlığın beni eksik bırakır.

Anlattıklarım nafiledir… Kelimeler bizi anlatmaz, bizi görünür kılmaz… Kelimeler yalnızca bizi gizleyebilir, bizi milyonlarca tarifin arkasına, bir sır olarak saklayabilir. Düşüncelerim benden bir parça değildir, sayfalarca kağıtlara dökülüp gidenler, kendi var oluşuma giydirdiğim giysilerdir. Bir fikrin etrafında kurulan cümleler, yalnızca hislerimi elle tutulur kılar, ona biçim verir ve onu başkalaştırır. Bedenim varlığımdadır, bendedir, onu ancak başkasına gösterdiğimde görünmüş olur, benim aynada kendime bakışım yalnızca başkalarının nasıl gördüğünü anlama çabası, onların gözündeki benim ucuz bir kopyasıdır. Fikirler de böyledir; onları yazıp okuduğumuzda kendi fikirlerimizle değil onların başkalarının gözündeki haliyle muhatap oluruz. Yazmak, anlatmak karşılıklı aynaların arasına geçip seyre dalmaktır; görüntü içinde görüntü gerçekle hayalleri birbirine karıştırır. Kağıt üzerinde hissiyatlar birer iyi dokunmuş fikre dönüşür.

Ben seni anlatamam; anlattığım yalnızca benim gözümdeki sendir. Senin suretini anlatırım, anlatır ve binlerce, milyonlarca tarif içinde seni görünmez kılarım. Beni dinledikten sonra seni görenler, seni değil benim hislerimi görürler; gözlerindeki donuk ifadeler, dudaklarındaki kıpırtılar, sabahki deniz gibi durgun ve serin sesin ancak benim kelimelerimdir. Şimdi dört bir yanım karanlıkta iken seni anlatmayan kelimelere seni katmaya çalışıyorum: Hayatta hiçbir şey sensizliği yenmek kadar zor değil.

Hiç yorum yok: